Hz. Safvan Bin Muattal ve Adıyaman Bölgesinin İslamlaşması

Hz. Safvan b. Muattal’ın hayat hikâyesine başlamadan önce onun doğup büyüdüğü çevre ve kabilesi hakkında bilgi vermek istiyoruz. Bu bilgilerin onu tanımada bize önemli katkılar sunacağı gibi onu anlamada da çok yardımcı olacaktır. Çünkü insanlar doğdukları büyüdükleri çevre ve toplumdan önemli bir şekilde etkilenirler. Çevrenin, insanın anlayışını oluşturmada etkisi büyüktür. Bu sebeple önce Hz. Safvan b. Muattal’ın kabilesi hakkında kısa bir bilgi vereceğiz.

Hz. Safvan bin Muattal'ın Kabilesi

Hz. Safvan b. Muattal, Ben-i Süleym Kabilesinde doğmuş olup Hz. Peygamber’in hicretinden yaklaşık 4 yıl sonra Medine’ye gelerek Müslüman olmuş bir sahabedir. Ben-i Süleym, Kays Aylanlar’a mensup kudretli ve isyankâr bir Arap kabilesi olup Arap tarihinde ismi ilk olarak VI. asırda görülen bu kabilenin nesebi şu şekilde verilmektedir;  Suleym b. Mansur b. İkrime b. Hasefe b. Kays b. Aylan b. Mudar b. Nizar b. Mad b. Adnan. Buna göre Hz. Safvan b. Muattal ile Hz. Peygamber’in nesebi Adnan’da birleşmektedir. Aynı zamanda Hz. Peygamber’in nenelerinden biri de bu kabiledendir.
Benu Suleym, oldukça kalabalık ve büyük bir Arap kabilesidir. Bu kabileden Benu Zikvan, Benu Buhse, Benu Semmal, Benu Madrut, Benu İmruu’l-Kays, Benu Sureyd, Benu Salebe gibi birçok büyük alt kabile kollarına ayrılmaktadır. Suleym ile Hevazin aynı babanın çocukları oldukları için Hevazin gibi güçlü bir kabile ile de kardeş kabile idiler.
Benu Suleym mensupları Arabistan’da daha çok rakımı yüksek yerlerde yaşıyorlardı.  Hicaz sınırının her iki yanında idiler ve çadırları kuzeyde Medine, güneyde Mekke arazisine uzanmaktaydı. Bunun yanında doğuda akraba kabileler olan Gatafan, Havazin ve Hilal ile temas halinde Hayber, Vadilkura ve Teyma bölgelerine yakın bölgelere hâkim idiler. Özellikle Medine’nin güney doğu bölgelerinde hâkimiyetleri güçlü idi. Bunların toprakları, Orta Arabistan’a ait sayılan volkanik kayalıklar, vahalar, otlakların bulunduğu Hicaz ve Necd bölgeleri üzerinde uzanıp gitmekte ve buralarda köyler, harreler, ormanlık dağlar bulunmaktadır. Burada verimli bağlar, muzluklar ve narlıklar bulunuyordu. Bölgelerinde altın, gümüş ve demir madenleri çıkıyordu. Ayrıca at yetiştiriyorlar ve bundan kazanç sağlıyorlardı. Savaşçı özellikleriyle donatılmış olan süvarileri etrafa dehşet saçan Benu Suleym kabilesi, bölgeye hâkim idi ve Emeviler döneminin sonuna kadar da refah içinde olmuşlardı. Hz. Peygamber döneminden itibaren buranın madenlerinden vergi alınmış ve buradaki maden ocaklarının geliri devlet için önemli bir kaynak olmuştu. Buradan gelen bir miktar maden geliri ile Hz. Peygamber, Hz. Selman-ı Farisi’nin esaretten kurtuluş parasını ödemişti. Rabaze(Ebu Zer’in metfun olduğu yer olarak bilinir), Madin, Faran ve Sufeyne bölgenin parlak ve gelişmiş yerleşim yerleriydi.
Arap Edebiyatı’nın en büyük kadın şairi olan Hansâ bunlar arasından çıkmış olup, onun oğlu Abbâs b. Mirdâs da Arap şiirinde oldukça ün yapmış bir şairdi. Geniş bir bölgeye ve Basra Körfezi yoluna hâkim olduklarından dolayı ticaret ehli olan Mekkelilerle ve Medine Yahudileri ile iyi ilişkiler içinde idiler. İçlerinde Mekkelilerin ortaklaşa ticaret yaptıkları halifleri(ortakları) bulunuyordu.
Eskiden “Zamar” adlı bir puta taparlardı. İslam geldiği dönemde “Uzza” adlı ünlü bir puta hizmet ve bekçilik ederlerdi. İslam geldikten sonra menfaatleri gereği Mekkelilerin yanında yer aldılar ve İslamiyet düşmanlığı yaptılar. Zaman zaman Medine’yi tehdit ediyorlardı. Bu sebeple Hz. Peygamber, tedbir alıyor onlara karşı seferler düzenliyordu. (Beni Suleym Gazvesi gibi). Nitekim Hz. Peygamber, bir seferinde maden yataklarının bulunduğu el-Fur’ bölgesindeki Buhrân’a gelmişti. Biri Maune Olayı onların topraklarında meydana gelmişti ve bu katliama Benu Suleym’den birçok kişi katılmıştı. Kuran’ın “alt tarafınızdan saldıranlar” şeklinde bahsettiği(Ahzab, 10) şekilde Hendek Savaşı’na 700 kişi ile Mekkelilerin yanında katıldılar. H.VII. yılda Kaza Umresi dönüşü Hz. Peygamberin gönderdiği 50 kişilik davet heyetinden bir kaçı dışında hepsini öldürdüler. İslamiyet kuvvet kazanmaya başlayınca menfaatleri gereği Müslümanların yanında yer almaya başladılar ve Mekke Fethi’ne katıldılar. Liderleri Abbas b. Mirdas, Huneyn Savaşı sonrası yaptıkları hizmete karşılık Hz. Peygamberden mal istedi. Hz. Peygamber, onlara kuyu ve araziler ikta etmişti.

<< Önceki Sayfa - Sonraki Sayfa >>