Hz. Safvan Bin Muattal ve Adıyaman Bölgesinin İslamlaşması

Beni Mustalik gazvesindeki ilk olay ayetlerin olaya müdahale etmesiyle hallolmuş, açığa kavuşmuştu. Bu olayda yalancılığı ortaya çıkan İbn Übey ise gerçekleştirdiği yalandan daha kötü bir işe girişti ki; bu olay Hz. Peygamber’in ailesine iftira olayıdır. Olay şu şekilde gerçekleşti: 
Hz. Aişe anlatıyor; “Hz. Peygamber, bir sefere çıkmak istediği zaman kadınları arasında kura çekerdi. Kura kime düşerse Allah Resulü onunla birlikte sefere çıkardı. Gazaya gitmek istediği bu gazvede de hanımları arsında kura attı ve bu kurada Hz. Aişe’nin ismi çıktı.”
Olayı devamla Hz. Aişe şöyle anlatır: “Ben Resülullah ile beraber sefere çıktım. Bu sefer, hicap ayeti indirildikten sonra idi. Ben havdecimin içinde bindirilir ve (konak yerine) onun içinde indirilirdim. Bütün yolculuğumuzda böyle oldu. Nihayet Resulüllah bu gazasından ayrılıp da döndüğü ve Medine'ye yaklaştığımızda ben hacetim için kalkıp yürüdüm. (ordudan uzaklaştım) Hacetimi yerine getirdiğim zaman dönüp yerime geldim. Bir de göğsümü yokladım. Baktım ki Yemen'in gözboncuğundan dizilmiş gerdanlığım kopup düşmüş. Hemen geri dönüp gerdanlığımı aradım. Fakat onu aramak beni yoldan alıkoymuştu. Benim devemi hazırlayan kimseler gelip havdecimi yüklemişler. Onlar beni havdecin içinde sanıyorlarmış. O zaman kadınlar hafif idiler, şişmanlamazlardı. Et ve yağ onları bürüyüp kaplamazdı. Çünkü onlar az yemek yerlerdi.
Hz. Aişe devamla: “Ordu gittikten sonra ben gerdanlığımı buldum. Akabinde konakladıkları yerlere geldim fakat oralarda ne bir çağıran, ne de bir cevap veren kalmıştı. Bunun üzerine ben orada evvelce bulunduğum konak yerime geldim. Ve onlar beni havdecde bulamazlar da beni aramak üzere dönüp yanıma gelirler diye düşündüm.”
Hz. Aişe bu noktada akıllı bir kadın olarak yerinden ayrılmamıştır. Eğer ayrılsaydı kum çöllerinde yok olup giderdi. Onu bulmak üzere birilerinin geleceğini düşünerek beklemiştir.
Hz. Aişe devamla: “Yerimde otururken uykum geldi ve uyumuşum. Hz. Safvan b. Muattal es-Sulemi, ordunun arkasında mola vermişti. Bu zat sabaha yakın yürümüş, benim bulunduğum yere gelmiş, uyuyan bir insan karaltısı görünce benim yanıma gelmiş ve beni görünce tanımış. Beni tesettür farz kılınmadan önce görür idi. Ben onun beni tanıdığı sırada onun istirca sözlerini söylemesi ile uyandım. Uyanınca hemen çarşafıma bürünüp yüzümü örttüm. Allah'a yemin ediyorum ki o bana bir tek kelime söylemiyordu. Ben ondan, istirca sözünden başka hiç bir kelime işitmedim.”
Konunun burasında Hz. Aişe’nin Hz. Safvan’dan aktardığı sözü verelim:
مَا خَلّفَك يَرْحَمُك اللّهُ والله ما تكلمت بكلمة كلمة، ولا سمعت منه غير استرجاعه لم ينطق بغيرها
  “(Ey peygamber zevcesi!) Neden geri kaldın! (Aişe): Vallahi o, istircasından başka hiçbir kelime konuşmadı, bende hiçbir kelime işitmedim. Bu kelimeden başka bir şey konuşmadı.”
Hz. Aişe devamla: “Devesini ıhtırıp çöktürdü, ön ayağına bastı. Ben de deveye bindim. Hz. Safvan bindiğim deveyi önünden çekerek yürüdü. Nihayet kafile konak yerine indikten sonra öğlen sıcağında orduya yetiştik. Bu sırada benim yüzümden helak olan helak olmuştu. İftiranın çoğunu Abdullah b. Ubey b. Selül yapmıştı.
Hz. Aişe, Hz. Safvan b. Muattal’ın devesinde Hz. Safvan b. Muattal onu çekerek orduya yetişmeye çalışıyorlardı. Ancak bu arada ordu da Hz. Peygamber’in cebri hızlı yürüyüş emrinden dolayı hızlı bir şekilde yol kat ediyordu. İşte böyle bir kovalamaca sonucu, Hz. Safvan b. Muattal ve çektiği devenin üzerindeki Hz. Aişe ile orduya mola verildiği sırada ordu yerleşirken ordugâha girdiler. Bu olayı gören münafıkların başı İbn Übey fırsatı kaçırmadı ve bir müddet önceki rezilliğinin intikamını almak üzere yüksek sesle şöyle haykırdı: “Bakın! Bakın! Peygamberin hanımı bir adamla gecelemiş ve geliyor.”
Münafıkların başı İslam’ı tam kalbinden vuruyordu. İftira attığı kadın, dinin peygamberinin eşi ve İslam’da Hz. Peygamber’den sonra ilk adam konumundaki Hz. Ebubekir’in kızıydı. Artık Medine Hz. Safvan b. Muattal ve Hz. Aişe arasındaki mesele ile çalkalanıyordu. Herkes bir şeyler söylüyor, türlü türlü yorumlar yapılıyordu. Olayı öğrenen Hz. Aişe sabahlara kadar ağlıyor, gözünün yaşı dinmiyor, uyumuyordu. Konuyu uzatmamak için detayları geçerek konunun Hz. Safvan b. Muattal ile ilgili bölümlerini aktarmayı sürdürüyoruz.
Konu ile ilgili vahiy de gecikince Hz. Peygamber istişarelere başladı. O, günümüzde olduğu gibi konuya tam vakıf olmadan meseleyi namus meselesi haline getirip vurmak, kırmak, öldürmek, günümüz tabiriyle “namusunu temizlemek” gibi işlemlere girmiyor, meseleyi öğrenmeye çalışıyordu.  Bu sebeple sahabeden Ali b. Ebi Talib'i ve Usame b. Zeyd'i yanına çağırıp meseleyi konuştu. Usame b. Zeyd, Hz. Peygamber'in ailesinin beraatini bildiğini ve onlara karşı beslediği sevgiye işaret ederek: “Ey Allah'ın Resulü! Onlar senin ailendir. Biz onun hakkında hayırdan başka bir şey bilmeyiz” dedi. Ali b. Ebi Talib'e gelince, o da: “Allah senin başını dara sokmaz. Aişe'den başka kadınlar çoktur. Cariyeye de sorsan sana doğruyu söyler” demişti. Cariye Berire de benzer sözler söylemişti. Yine Hz. Osman ile görüşmüş karşılığında benzer ifadeler almıştı.
Allah Resulü, zevcesi Zeynep bt. Cahş'a durumu sormuş: “Ne bilirsin, ne gördün?” demişti. O da kadınlar arasında en büyük rakibi olan Hz. Aişe hakkında fırsat eline geçmişken: “Ey Allah'ın Resulü! Ben kulağımı, gözümü muhafaza ederim. Vallahi hayırdan başka bir şey bilmem,” diye cevap verdi.
Sahabelere danışması ile bir sonuç elde edemeyen ve Medine’deki Müslümanların sırtındaki bu problemi çözmeye çalışan Hz. Peygamber, nihayet olayı bütün Müslümanların önünde dile getirerek halletmeyi kararlaştırır ve bunun akabinde mescitte minber üzerinde ayağa kalkıp şöyle hitab eder: “Ey Müslüman topluluğu! Ev halkıma verdiği ezası son dereceye varan bir şahıs için(İbn Übey) bana kim yardım eder? Vallahi ben ailem hakkında hayırdan başka bir şey bilmiş değilim. Bir adamın da ismini ortaya koydular ki bu zat(Hz. Safvan b. Muattal) hakkında da ben hayırdan başka bir şey bilmiyorum. Bu kimse ailemin yanına da ancak benimle beraber girerdi.
Buradaki son iki cümleye dikkat etmek gerekiyor. Öncelikle Hz. Safvan b. Muattal, hakkında “ Ben onun(Safvan) hakkında ancak hayır biliyorum  " ما علمت منه إلا خيراً" diyor. Bu söz herhangi bir kişinin değil, son peygamberin sözüdür ve Hz. Safvan b. Muattal hakkında çok önemli bir şehadettir.
İkinci cümle ise yine Hz. Safvan b. Muattal hakkında onu teberri eden, temize çıkaran bir şehadettir. “Bu kimse ailemin yanına da ancak benimle beraber girerdi” Ancak bu cümleden şunu da çıkarabiliriz ki; artık münafıklar Hz. Safvan b. Muattal’ın Hz. Aişe ile görüşmek için eve gelip gittiği ve kendi başına eve girdiği gibi sözleri bile söylemiş olmalılardır ki; Hz. Peygamber, bu sözü söylemek zorunda kalmıştır. Maalesef iftiranın boyutları buralara kadar varmış durumda olmalıdır.
Hz. Peygamber’in bu şekilde yardım isteği üzerine kendi kabilelerinden olan Abdullah b. Übey’i korumak isteyen Hazreçliler ile onu cezalandırmak isteyen Evsliler kavgaya tutuşurlar. Bunun üzerine Hz. Peygamber, minberden inip onların arasını bulur ve sorunu çözememiş bir halde üzgün olarak evine döner.
Hz. Aişe devamla şöyle anlatır: “Biz ağlarken Allah Resulü yanımıza girdi, selam verdikten sonra oturdu. Halbuki Allah Resulü bundan evvel hakkımda dedikodu başladığı günden beri yanımda oturmamıştı. Ve Allah Resulü bir ay beklediği halde kendisine hakkımda bir şey vahyolunmamıştı. Allah Resulü oturduğu zaman, şahadet kelimelerini söyledikten sonra: Ey Aişe! Hakkında bana şöyle şöyle sözler geldi. Eğer suçsuz isen yakında Allah seni muhakkak beraat ettirecektir. Yok eğer bir günah işledinse Allah'tan mağfiret dile ve Allah'a tevbe et! Çünkü kul, günahını itiraf ve sonra tövbe edince Allah da onun tövbesini kabul edip mağfiret buyurur” dedi. Allah Resulü sözlerini bitirince gözümün yaşı kesildi. Hatta gözyaşından bir damla bulamıyordum. Hemen babama: “Allah Resulü'nün söylediği sözlere benim adıma cevap ver” dedim. Babam: “Vallahi Allah Resulü'ne ne diyeceğimi bilmiyorum” dedi. Sonra Anneme: “Allah Resulü'nün söylediği söze benim adıma cevap ver” dedim. O da: “Vallahi Allah Resulü'ne ne diyeceğimi bilmiyorum” dedi. Bunun üzerine ben, henüz Kuran’dan çok şey bilmeyen küçük yaşta bir genç olduğum halde şöyle dedim: “Vallahi ben kesinlikle anladım ki siz bu dedikoduyu işitmişsiniz. Hatta bu söz sizin gönüllerinizde yer etmiş ve ona inanmışsınız. Şimdi ben size suçsuzum desem (ki Allah suçsuzluğumu biliyor) bu konuda bana inanmazsınız. Ve eğer ben size bir itirafta bulunsam (ki Allah suçsuz olduğumu bilir) sizler beni hemen tasdik edeceksiniz. Vallahi ben kendimde size verecek bir misal bulamıyorum. Ancak Yusuf'un babasının dediği gibi: Artık (bana düşen) hakkıyla sabretmektir. Sizin şu söylediklerinize karşı yardımına sığınılacak ancak Allah'tır.”
Hz. Aişe şöyle devam etmiştir: “Sonra dönüp yatağıma yattım. Halbuki vallahi o zaman ben suçsuz olduğumu ve Allah'ın da muhakkak beni temize çıkaracağını biliyordum. Lâkin vallahi hakkımda okunan bir vahiy indirileceğini hiç zannetmiyordum. Benim hâlim de kendimce aziz ve celil Allah'ın hakkımda okunan bir şeyle konuşmasından daha aşağı idi. Lâkin Allah Resulü'nün uykuda bir rüya göreceğini ve Allah'ın da o rüya ile beni beraat ettireceğini umuyordum. Vallahi Allah Resulü oturduğu yerden kalkmamıştı. Ev halkından bir kimse de dışarı çıkmamıştı. Aziz ve celil Allah Peygamber'ine vahiy indiriverdi. Kendisini vahy inerken basan şiddet yine bastı. Kendisine indirilen kelamın ağırlığından kış gününde bile inci tanesi gibi ter dökülürdü. Allah Resulünden vahiy hâli kalkınca kendisi sevincinden gülüyordu. Söylediği ilk söz şu oldu: "Müjde ya Aişe! Allah seni beraat ettirdi."
Buraya kadar olayı Hz. Aişe’nin ağzından onun cephesinden izledik. Olayın bir diğer mağduru olan Hz. Safvan b. Muattal cephesine de bakmak gerekir. Şimdi birazda bu aşamada Hz. Safvan b. Muattal ne yapıyordu? Buna bakalım.

<< Önceki Sayfa - Sonraki Sayfa >>